“• ey ay gibi yedi kat göğün tanıdığı güzel! nurunu göster, bizden gizleme!
• biz aşıklarınız, seni görmek sevdasına kapıldık da çok uzun bir yoldan geldik.
• ey gönlünde, canının içinde yüzbinlerce cennet, yüzbinlerce huri, yüzbinlerce köşkün bulunduğu sevgili!
• damdan başını eğ de, hasta aşıklarına bir hoşça bak!
• ey süfîlerin sakîsi! üzümden yapılmamış olan, küplerde bulunmayan o mana şarabından bize sun!
• 0 şarabı sun ki, coşkunluğunun kokusu ölüleri bile diriltir, mezarlarından çıkarır.”
Divan-ı Kebir
” • ey aziz dost, ey eşsiz sevgili! herkes kendi cinsiyle uzlaşmış, kendi cinsiyle kaynaşmıştır. herkes kendi tabiatına layık, kendi ruhuna uygun birisini dost edinmiştir.
• madem lütfun, sevgin bizi bizden aldı, kendimizden geçirdi. lütfunu bizden esirgeme, sensiz bırakma bizi!
• cins cins herkes, her şey kendi cinsiyle kaynaşır. herkes, her şey kendi cinsinden birisini bir şeyi seçer.
• bu yüzdendir ki birisi cinsinden olmayanla düşüp kalkarsa, o, münafık sayılır. bu hal su ile yağın, katranla karın beraber bulunuşuna benzer.
• o bahtsız kişi, cinsinden olmayandan ayrılıp, kendi cinsine kavuşuncaya kadar, bulunduğu yerde susadıkça susar, susuzluğu arttıkça artar.
• kim senden kaçar da başkasından hoşlanırsa, kim senden ürker, seni bırakır başkasında karar kılarsa;
• o aslından, kendi cinsinden ayrı düştüğü için sevdiği sandığının yanında suratını ekşiterek bulut gibi somurtkan oturur. kendi cinsinden olanın yanındaysa ilkbahar gibi gönlü açılır, neşelenir.
• o kendi cinsiyle beraber olunca susam çiçeği gibi dil kesilir, cinsinden başkasının yanında dilsiz kalır. kendi cinsiyle bir arada olunca gül gibi açılır, güzel kokular saçar. cinsinden başkasına ise diken olur.”
Divan-ı Kebir
“• istemediğimiz halde ayrılık atına eyer vurdun. bir tatlı ömür gibi gitmek istiyorsun, ama bizi unutma, bizi hatırla!
• yeryüzünde de, gökyüzünde de sana çok çok temiz dostlar, iyi dostlar bulunur, fakat eski dostla ettiğin ahdi, yemini unutma, hatırla!
• sana karşı kusurlar etmiştim. belki bu yüzden bana darıldın, kin gütmeye başladın! fakat ey kin gütmeyen dost; beraber geçirdiğimiz geceleri unutma!
• sen her gece yollarda ay değirmisini başına yastık edince, dizimizi yastık ettiğin geceleri unutma, hatırla!
• senin sevdana kapılmıştım. ferhat gibi ayrılık dağını delmeye uğraşmıştım. ey yüzlerce hüsrev, yüzlerce şirin gibi nice güzeli kendine kul, köle eden güzel; beni hatırla!
• bir deniz halini alan gözlerimin kıyısında, safran dalları ile, ağustos gülleri ile dopdolu bir aşk ovası seyretmiştik; onu hatırla!
• ateşli dileklerim göklere yükselmede. cebrail (a.s.) arşa çıkmış, arştan; “amin, amin!” demede, bunu hatırla!
• ey tebrizli şems! senin yüzünü gördüğümden beri benim dinim aşktır. benim dinim senin yüzünle avunur. bunları unutma, hatırla!”
Divan-ı Kebir
“• ey sakî! her zamanki sunduğun kadehle değil, başka bir kadehle bana şarap sun da, canıma bir başka rahatlık, bir başka huzur ver!
• bugün beni gör; yoksa, canın hakkı için olsun, başka günleri beklemeye sabrım yok!
• bana bir zerrecik olsun merhametin varsa, acıyorsan, görüşmemizi bir başka zamana bırakma!..
• beni kurtar; kurtar, kurtar ki, ben çok fena halde başka türlü bir tuzağa düştüm!
• beni düşüncenin, endişenin eline bırakma! çünkü düşünce de, insanın kanını bir başka türlü içerden emer durur!
• saki! o ham şarabı sunmaz isen, yüzlerce ham düşünce, yüzlerce ham hayal bana zahmet verir!
• borcum varsa da, bu eski hırkayı rehin olarak al ve borç olarak bir başka kadeh ver!
• allahım! benim adımı; “şarap îçenlerin kölesi” koy; ben, başka ad istemiyorum!”
Divan-ı Kebir